kpss


kpss sınavı yarın sabah. çalışmalarımızı öğlen yaptığımız bir idmanla bitirdik, maç saatini beklemeye başladık. ben diyeyim şampiyonlar ligi finali, siz deyin dünya kupası finali, maç çok zorlu geçecek. tam heyecan kasırgası anasını satiyim

benim için dua edin

newton faulkner - bohemian rhapsody



yıllardır bay talentoyla şu şarkıyı çalalım, edelim, şöyle yapalım, böyle yapalım der dururuz, şimdiye kadar tek yaptığımız şey banliyo treninde enstrumanları paylaşıp şarkıyı ağzımızla çalmak/söylemek oldu. bay warg newton faulkner diye bir müzisyen linki göndermiş last.fm üzerinden, baktım ki adam tek gitar bohemian rhapsody çalıp söylemiş. yorum çok güzel, ama adam hafiften zibidi. akustik gitar kullanımı, aranje falan gayet başarılı, bravo dedim. ama zibidi herif biraz, onu da söyliyeyim

kısa lark


kamyoncu sigarası diyen var, askeriye sigarası diyen var, hiçbirisi umurumda değil. stres manyağı olup aşırı sigara tüketimi yaptığım bir dönem yerini daha hafif olan kısa parlaimente bırakmıştı, onun haricinde 6 senedir içiyorum kısa larkı. bir hesap yapsam bu zamana kadar toplamda içtiğim kısa lark sayısından ürkerim. çok severim, başka sigara nadiren alırım

bu akşam öğrendim, lark kullanıcıları arasında tyler durden ve john lennon da varmış. hadi tyler durden neyse, john lennonla aynı ciğer zevkine sahip olmak gururumu okşadı

kısa lark foreva yani

semih

henryk gorecki



bende bir müzik eserini sevmek onu albüm içinde görmemle başlıyor, kaset çağından gelme bir alışkanlık işte. bay okhanın bundan 1 ay önce dinlettiği gorecki' nin 3. senfonisinin ilk kısmını gayet güzel bulmuş ama yerini oturtamamıştım. dün klasik müzik uzmanı bay denize danıştım, senfoninin bütününü gnderdi bana saolsun. taşlar yerli yerine oturunca yapılacak yorum: müthiş! şimdiden en sevdiğim 10-15 albüm arasına girdi bile.

müziği şarkı şarkı dinleyenler genelde mp3 dönemi çocukları, albüm albüm dinleyenler ise kaset dönemi çocukları oluyor, dikkatimi çeken birşey bu. ben diyorum ki, her albümün bir ruhu, havası vardır, kendine has durumlarla yerine oturan, dokunulmazlık edinen bir özel durum yaratır albümler. şarkıları tek tek dinlemenin, tartmanın ise olumlu bir yararını göremiyorum (belki zaman kazancı?). 22-23 yaş ve üstü kuşağın belki böyle bir kazanımı vardır.

gorecki için bay okhana ve asıl olarak bay denize teşekkürlerimi sunarak

apocalypse now!


"gerçek bir özürlüğün neye benzeyeceğini hiç düşündün mü? başkalarının yargılarından ve kendininkilerden kurtulmak. beni öldürebilirsin, fakat beni yargılayamazsın. dehşetin ne olduğunu bilmeyen insanlara gerekeni kelimelerle tarif etmek imkansız. dehşet... dehşetin bir yüzü var. onunla dost olmalısın. ahlaki şiddet ve dehşet senin dostundur. eğer değillerse, korkulması gereken düşmanlardır. gerçek düşmanlarındır."

albay walter kürtz / apocalypse now

rick wright


dışardaydım, eve bir döndüm ki herkesten mesaj: rick wright ölmüş

asla ulaşılamayacak bir noktayı oluşturan 4 adamdan biri işte, ve belki de aralarında karakter olarak en güzeli. kim ne diyebilir hakkında, ya da hakkında konuşulanların ne kadarı yetebilir?

yazacak birşey bulamadım cidden, hayat, ölüm, müzik iç içe geçti bu haberle, asla gerçekleşmeyecek bir sürü hayal da bıraktı arkasında. belki dave gilmour' u daha çok severim, ama bu ölüm onunkinden daha üzücü olacakbende kesinlikle, işin içine kırgınlık da giriyor çünkü

kırgın ayrıldı, waters' a da burdan selam olsun

toprağı bol olsun

marlon brando


şu günlerde marlon brando' dayım, "last tango in paris" i, "apocalypse now" ı yeniden izliyorum. oyunculuğunun ulaşılmazlığı bir yana, inanılmaz bir karizması var brando' nun, maria schenier' ın "pariste son tango"da düştüğü durumlara bakınız, "baba"daki duruşuna bakınız, ya da "apocalypse now"daki karşı durulmaz tanrısallığına, ne demek istediğim ortaya çıkacak

büyük adammış vesselam, saygıyla anıyorum. hastasıyım

arçil olmak

(sabah sabah aklıma aniden gelen isim, arçil...)

arçil belki hayatından memnundu, abisi nereye gitse onu da yakınına alma şartı koşuyordu, belki de çoğu zaman çok fazla çalışmadan geldiği nokta onun için yeterliydi, ama sorarım size; arçil olmak nasıl birşey hiç düşündünüz mü? ben geçenlerde düşündüm, çok da hoş olmasa gerek. "elin gürcüsüne bu hayat yeter de artar bile" diyenler için soruyorum, elinde avucunda tek bir yaşamı olan, ve o yaşamı boyunca "şotanın kardeşi" olmaktan ileri gidemeyen, ya da ne yapsa bunu aşamayacak olan bir arçilin dramı nasıldır, ne acıdır...

izlediğim kadarıyla (ki pek de hatırlamıyorum, izlenim olarak biraz) çok da kötü topçu değildi arçil, ama şanssızdı, yükselen kardeşinin yanında ezilmeye mecburdu, çaresizdi.

arçil olmak kolay değil, allah sabır versin tüm arçillere.

bu arada arçil ne demek be? arçil. arçil. peeh isme bak

tyler


gerçekte ciddi anlamda güzel, derin ve kaotik bir kayıp kuşak filmi olan "fight club" 'ı "tyler durden ne kaddar karizmatik, erkekler dövüşüyor ne kaddar da erkeksi, ne kaddar sert" düşünceleriyle "nightmare before christmas"vari bir klişeye indirgeyen onca yurdum insanına selam ederek:

"neden senin ve benim gibi adamlar bir fransız yorganının ne olduğunu bilirler? sanki bu, avcılık-toplayıclık anlamında yaşamımızı sürdürmemiz için çok mu gerekli? hayır... bizler tüketiciyiz. bizler bu saplantılı yaşam tarzının yan ürünleriyiz. cinayet, suç, yoksulluk... böyle şeyler beni ilgilendirmiyor. beni magazin dergileri, 500 kanallı televizyon, iç çamaşırımın üzerindeki isimler, rogaine, viagra, olestra ilgilendiriyor... martha stewart' a lanet olsun! martha stewart titanic' den kazandığı paraları sayıyor. her şey dibe vuruyor... ben "mükemmel olmayı bırak" diyorum. "gelişelim" diyorum.

sahip olduğun şeyler en sonunda sana sahip oluyor."


tyler durden

hoşgeldin fethi abi


sevgili kardeşim bay okhanın babası, canım abim fethi canbaz ilk kişisel blogunu açtı! kültür donanımı olarak en kralına giderini koyacak denli güzel bir insan olan fethi abimin keyifli muhabbetini ve engin deneyimini artık yazılarından okuyacağım için çok mutluyum. blog ailemiz çok değerli insanlarla genişliyor, hayatta güzel şeyler de oluyor.

tekrar hoşgeldin fethi abi

http://ohikayedekidonkisotbenim.blogspot.com/

eleanor rigby


the beatles' ın 1966 tarihli revoler albümünden bir klasik "eleanor rigby" ve her dinlediğimde beni kedere boğar. eleanor rigby' de kilisede çalışan, yanlız başına ölen ve mezarına kimsenin gelmediği eleanor rigbyden bahsedilir. ölüm anında hepimiz yanlızız, kabul, ama yanlız başına ölmek başka bir keder, başka bir acı. tarifsiz karanlık kaplıyor içimi.

beatles' ın büyük çalışması var bu şarkıda. ne majör-ne minör hava ve karanlık bir huzura sahip yaylılar ile enfes beatles vokalleri. karanlık etleniyor, şarkının içine sızıyor

post fotoğrafı eleanor rigby' nin liverpooldaki mezarından.

"all the lonely people
where do they all come from?

all the lonely people

where do they all belong?"

müzik soruşturması 1 - yakın dönem


ne zamandır aklımda var böyle şeyler yapmak, etrafımdaki insanlar genelde müzikten anlayan, müzik gündemini sürekli takip eden insanlar, böyle canlı anketlerle güzel yaklaşımlar ortaya çıkabilir. seçtiğim dostlarıma sorduğum soruları 5de sınırlı tuttum. sorular yakın dönemi kapsıyor, ilerde genel kapsamlı sorularla bir daha dönmeyi düşünüyorum bu konuya. müzik hakkında yazılmış albüm kritiğidir, tanıtma yazısıdır; bunlar statik kalan, etkisi olmayan şeyler oluyor genellikle, oysa ki böyle anketlerin ileriye taşınma ihtimali var, ve çok daha değerli oluyorlar.

soruşturma soruları:

1 - son zamanlarda dinlediğiniz en güzel albüm?
2 - son zamanlarda sizi en çok şaşırtan/heyecanlandıran grup/veya albüm?
3 - son zamanlarda sıklıkla dinlediğiniz grup/albüm?
4 - yeni çıkmış gruplardan en beğendiğiniz hangisi?
5 - türk müzik piyasası ve gidişatı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

bay okhanın cevapları şöyle:

1) kesinlikle Opeth-Watershed
2) Metallica - Death Magnetic
3) The Flaming Lips - Yoshimi Battles the Pink Robots
4) Crippled Black Phoenix! gerçi sabit bir gruptan çok yan proje gibi ama (Mogwai ve Electric Wizard grubundan elemanlar) bu kadar güzel müzik yapıyolarsa eğer devamı gelir diye düşünüyorum, ümitliyim.(gerçi bu 2007de çıkmış bir grup ama,yeni sayılır. 2008de çıkanlardan yorum yapacak kadar dinlemişliğim yok)
5) Türk piyasasıyla istisnalar haricinde işim olmaz.yapılan müziği genel olarak çok komik buluyorum. ama Erkan Oğur, MFÖ gibi istisnalar gerçekten çok değerli benim için. Yasemin Mori de yeniler arasından sıyrılan tek isim...

bay ilkayın cevapları şöyle

1) Blotted Science - The Machinations Of Dementia
2) Metallica
3) Blotted Science - The Machinations Of Dementia
4) TesseracT
5) Türkiye'de müzik dünya genelinde olduğu gibi popularizmin arkasına takılıp gitmekte. fakat dünya standartlarından farklı olarak türk dinleyicisinin müzikalitesi daha alt seviyede. yani dinlediğinden çok söyleyene önem vermiş durumda. bunu bilen müzik üreticileri ve productorlerde kalite için değil reklam için emek sarfetmekteler. fakat arkamıza baktığımızda yinede durumun eskisi kadar kötü olmadığını görüyoruz.zira özellikle yaz döneminde ülkemiz birçok müzik türünde bir çok ismi ağırlamakta. festival sayısı geçtiğimiz yıllara göre bir hayli fazla. örneğin rock n coke, masstival, one love gibi festivaller tarzı olan önemli festivaller. bunlar dışında türünün birçok önemli ismi türkiyeyi sık sık ziyaret etmkete. geleceğe dair bişey söylemek gerekirse bu tip organizasyonlar türk dinlecisinin kulağını daha kaliteli ve emek sarfedilmiş müziklere alıştıracağı için populer muziği bile bir standartta isteyecek insanlar. ya da biz öyle umuyoruz.

benim cevaplarım ise şöyle:

1) viva la vida or death and all his friends - coldplay
2) jacaszek - treny
3) jacaszek - treny
4) holler! wild rose
5) yasemin mori' nin bu konuda yeni açılımlar getirdiğine inanıyorum ki bence ilerisini çok fazla etkileyecek bir albüm "hayvanlar". sakin de çok övüldü, değer verildi ama ben tadına varamadım. fakat her şeye rağmen artık müzisyenlerin estetik kaygısının yükselmesi ve müziğin gidişatını takip etmeleri güzel. ilerisi şu andan daha kötü olmayacak bence, umutluyum


ve lütfen, siz de kendi cevaplarınızı da yorum olarak gönderin, üzerinde tartışalım, konuşalım.

meriç

irish setter



bir sabah kalktım ve şunu düşündüm; bir köpek almalıyım! tüm planlarımın olacağı varsayımından yola çıkıyorum, ve yakın zamanda alabilirim diye düşünüyorum. evde benimle takılcak, arkadaş olcak falan... biraz araştırma yaptım ve irlanda setter' larına hasta oldum, çok güzeller, asiller ve manyaklık derecesinde hareketliler, belki tembelliğe alışmış bünyeyi de harekete geçirirler böylece. bay okhan çok yardımcı oldu sağolsun, flat coated retreiver tavsiye etti, golden retreiver da tabi klasik kusursuz ev köpeği olarak da seçeneklerim arasında. hayvan barınaklarına bakma fikri de geldi bay mahmuttan, ama insanın orada "ramazanda bedava iftar yemeği veren cami bahçesine gidip sevmediği yemeği de yemek zorunluluğuna kapılması" sendromuna kapılma olasılığı var, o da hoş değil. sonuçta en az 10 sene yanında kalıcak bir canlı alıyosun, onu benimsemek zorundasın, oyuncak değil ki bu

neyse ne diyorduk, irlanda setter' ı, lan ne güzel hayvanmış bu be! hastasıyım

yeniden jacaszek


bu post da - okur mu bunu bilemem- bay mahmuta. 4-5 ay önce, feneryolu istasyonundan marmara üniversitesi göztepe kampüsüne doğru yürüyoruz, ulver hakkında konuşuyoruz. bay mahmut dedi ki; "abi bir şarkısını açıyorum, daha önce defalarca dinlemişim, ama o anda yeni bir güzelliğini yakalıyorum, bir melodi, bir ses, beni hayretler içerisinde bırakıyor." sonra "abi ulverden acaipi yok, buna inandım" dedi ve ekledi "ulver gibi müzik yapan başka grup var mı? varsa dinleyeyim onu da"

yoktu tabi ki

hala yok belki, ama onun karanlığının ayarında bir grup var, jacaszek (daha önce adını buralarda çok zikrettik zaten). geçenlerde bay emirle yeniden açıp dinledik, üzerimize çöktü, zifiri karanlıklara attı, derinlere çekti, gıkımızı çıkartamadık. bu bakımdan kaşınanlara gönül rahatlığıyla tavsiyemdir.

zlatan ibrahimoviç



ajaxdayken izleyemedim, ama juventus yıllarını hatırlıyorum, yetenekli ama şanssızdı. interde kendini buldu ve ibrahimoviç oldu, hoş, hala potansiyelinin tamamına ulaşabilmiş değil bence. o zaman işte korkunç performanslar görebileceğiz

kpss


önce rahatlık, sonra tutuşma, sona yaklaşırken yeniden rahatlık. ulan kpss, ya sen beni alırsın, ya ben seni. görüşücez

hoşgeldin


bay ilkay, ilk yorumcu olarak katıldığı blogger aleminde kendi kişisel blogunu da açtı. kendisini çok severiz, futbol, oyun ve müzik muhabbetlerine doyum olmaz. hoşgeldin diyorum sevgili kardeşime.

http://meshgullah.blogspot.com/

"yeniler"


coldplay - viva la vida or death all his friends

bayık, üzerine kafa yorulmamış derecede basit müzikleriyle coldplay önemsemediğim bir gruptu son albümlerine kadar, fakat bu albüm... bir kere "ya batarız ya çıkarız" tarzı bir dönemeçten çok daha fazlası var bu albümde, chris martinin derinleştirdiği vokalleri var, bestlerdeki belirgin kalite seviyesi var, kapağından havasına kadar "ben oldum, işte burdayım" diyen bir albüm. benim için bu yazın süprizi bu albümdür, dinlemeyen şans versin bu albüme. çok çok iyi

metallica - death magnetic

albüm biraz eskiye dönelim zorlaması, biraz o albümden biraz şu albümden esintilerle ilerleyen ve en önemlisi kendini dinleten bir albüm. neden önemli, çünkü bir önceki albüm ilk olarak kendini dinletemiyordu. albümde ilginç deneyler de var, "all nightmare long" şarkısı bu bakımdan beni çok şaşırttı. şarkılar iyi dokunmuş, riffler eskilere yaslanıyor, besteler nispeten güçlü. bir başyapıtla karşı karşıya değiliz, ama çok iyi bir albüm bu. hakkını vermek lazım

ayrıca merak eden varsa kirk hala solo atmayı bilmiyor, lars derseniz aynı dümdüz çalış... unforgiven 3 serinin en kötüsü, ve metallica -yanlışım varsa düzeltin lütfen- ilk defa piyano kullanıyor.

yasemin mori - hayvanlar

türk rock müziği için bir devrimin belgesidir bu albüm. çıkalı 1 ayı geçti sanırım, dinlemediğim bir gün yoktur heralde. ustalıkla örülmüş bestelerin muhteşemliği, sözlerin kalıp kırıcılığı, vokallerin ve ensrtümanların modern ve yaratıcılıka icra edildiği nefis bir albüm işte. eksik yanları yok mu, var elbette; bence böyle bir albümde "nil karaibrahimgilvari bir genç kız" şarkısı olan "nolur nolur nolur" olmayabilirdi, ya da "konuşmak" daha klişeden kaçan sözlere sahip olabilirdi. ama bunlar albümü düşürmüyor, çünkü albümde öle doruklar var ki bazı yönlerden daha önce yaklaşılmamış alanlar bunlar, "aslında bir konu var", "arjantin", "aptal", "yeniler" gibi şarkıların bundan 10-20 sene sonra klasikleşeceğini ya da, "bırak bu rockn rollu", mutsuz punk" gibi şarkıların samimiyetinin bir çok müzisyeni estetik olarak nasıl etkileyeceğini öngörmek büyük ustalık istemiyor şu anda. değeri şu anda da büyük, ama ilerki yıllarda tam yerini bulacaktır.

ne diyor "yeniler"de yasemin mori? şunu diyor; "ben öldüm, bak yerimi bıraktım yarına, yenilerine" diyor. şebnem ferah, aslı, özlem tekin gibi yıllardır aynı şeyleri millete yediren türk rock müziğinin kadın kanadına selam olsun, belki de itiraf etmeleri gereken şeyi yasemin mori söylemiştir

don't get any big ideas, they're not gonna happen...




radiohead - nude

Don't get any big ideas
They're not gonna happen
You paint your smile
And fill the holes
There'll be something missing
Just when you found it
It's gone
Just when you feel it
You don't
It's gone forever

She stands stark naked
And she beckons you to bed
Don't go, you'll only want
To come back again

So don't get any big ideas
They're not gonna happen
You'll go to Hell
For what your
Dirty mind is thinking

And now that you found it
It's gone
Now that you feel it
You don't

It's gone forever

turgut uyar


bazı sanat eserleri aklımızda değişik şekiller oluştururlar, kendiliğinden oluşan o imajlarla hatırlarız, tanırız onları. işte şairin kişiliği, ressamın renk tonları, müzisyenin kullandığı notalar, hatta müzik albümünün kapağı, romanın uzunluğu bile bu imajların oluşmasında etkilidir.

şair turgut uyar' ın bendeki imajı ise toplu şiirlerini aldığım gün oluşmuştu, karanlık ve büyük bir sanat eseriydi elimde tuttuğum şey. ilk şiirleriyle hece şiirine yaklaşıyor, garip şiiri içerisinde kendine yer arıyordu turgut uyar, ama yine de özgün bir söyleyişi, dili vardı. ne yalan söyleyeyim, ilk şiirleri buna rağmen çok başarılı eserler değildir. 1948 yılında kaynak dergisinin açtığı yarışmada "arz-ı hal" şiiri ile 2.lik alması, ve bunun üzerine nurullah ataç' ın övgülerine maruz kalması bu fikrimi değiştirmiyor. zaten turgut uyar' ı turgut uyar yapan şiirler bunlar değildir.

turgut uyar' ın şiiri 50lerin ikinci yarısında değişmeye başlıyor, ve 2. yeniyi oluşturan şairlerin başında geliyor. akıma sonradan eklenmesine rağmen etrafındaki şairleri en çok etkileyen de o olmuştur. akımın yaratıcısı kabul edilen cemal süreya bile turgut uyardan çok etkilendiğini günlüklerinde anlatır, onu başka bir yere koyar.

1959 yılında çıkan "dünyanın en güzel arabistanı" türk şiirinin köşe başlarından biridir. 2. yeninin en çalkantılı ve yaratıcı döneminde ortaya çıkan bu eser belki de turgut uyar' ın da en güçlü eseri. dille oynamalar, karanlığı ve umutsuzluğu hisseden bireyin yaşantısı, büyük ve geniş bir şiir yapısı, uzun kaotik cümleler, inanılmaz bir beğeni düzeyinde dile yaslanış.

60larda her ikini yeni şairinin evrimi turgut uyarda da var, o da olgunlaşıyor, çıkışlarına özgü çılgınlık yerini olgunluğa bırakıyor. "tütünler ıslak" ve "her pazartesi" bu dönemin eserleridir., "toplandılar", "kayayı delen incir" gibi son dönem kitapları yaşanılan dönemin toplumsal yansımalarını anlatır. "divan" kitabı ise turgut uyar şiirinin divan şiiri biçiminde ortaya çıkmasıdır.

evet ilk başta ne demiştik, imajlar, aklımızdaki küçük parçacıklar... turgut uyar şiirini büyük büyük kurmuş bir şairdir, karanlığı yüksek beğenisiyle yorduğu şiirlerini hafızamın derinliklerinde aynı olduğu gibi hatırladığıma seviniyorum.

vay anasını neler dönmüş serhat ya


son dakika transferlerini açıklıyorum hemen, ortalık karıştı. transfer döneminin en çok konuşulan isimlerinden berbatov manchester united' da. ilginçtir, real madrid daha fazla para verdi diye duymuştum ben oysa ki. manchester için müthiş transfer tabii ki, tevez' e ronaldo düzeldikten sonra kulübe yolu görünecek, ya da united o meşhur sisteminden vazgeçecek.

peki buna ne demeli, robinho manchester city' de. zaten güçsüz, istikrarsız ve ağlağın kralıydın robinho, "realde kalmam" açıklamandan sonra citye gitmenle beraber bir de şu eklendi özelliklerine: gerizekalı

ramazan geldi


ramazan geldi! seneleri ramazandan ramazana sayarak hesaplamam aslında, ama geçen ramazandan bu yana bakıyorum, ne kadar da kısa bir süre gibi, oysa ki 1 sene! ürkütücü çabuklukta geçiyor zaman, her şey çok kısa...

ramazan uzundur ama. kabul ettirir kendini