ara

bir şeyler yazma, hikaye anlatma heyecanımın azalmaya başlamasıyla ve birçok şeyle alakalı bir durum bu, bir süre ara veriyorum bloga. zaten randımanım da azalmıştı, farkındaydım. ne zaman geri dönerim bilmiyorum, düzelince inşallh, kafamı toparlayınca, anlatacak yeni hikayeler bulunca. o zamana kadar hoşçakalın

daniel dociu

daniel dociu ismini tanımam etmem, stumble'da karşıma çıktı ilk, ve hemen sarıverdi beni. peki neden? 1 - kıyamet sonrası kaotik dünya tasvirleri her zaman ilgimi çekmiştir (bkz. cabal online yazısı), 2 -üstelik bu adam ağırlıkla oyun dünyasına çalışmakta, 3 - çok başarılı! seattle'lı romen sanatçı ArenaNet, Electronic Arts gibi şirketlerde sanat yönetmenliği, dizayn artistliği gibi grevlerde bulunmuş ve şu anda NC soft'un sanat yönetmenliğini yapıyor. web adresi ve kendisiyle yapılmış bir ropörtajı aşağıda

http://tinfoilgames.com/info.php

http://bldgblog.blogspot.com/2008/04/gamespace-interview-with-daniel-dociu.html

the black heart procession


3 gündür yüzüm gülmüyor

son dönem dinlediklerim


black heart procession - two

dark captain light captain - circles ep

bon iver - for emma forever ago

keith jarred, jan garbarek, charlie haden - arbour zena

yasemin mori

doğum günleri haftasını kutladık

ilk olarak: cuma gecesi bay talentonunun doğum günü partisi vardı; bay emiri ve ömeri de gayrettepeden aldım da gittim. bay semih de ordaydı, özlemişim. semih ki 4 hayatımın en güzel ve garip senesinde aynı evdeydi benimle, çok kavga ettik, kalbini de çok kırdım galiba, ama her zaman çok sevdim onu, ilk bir kafede babamın zoruyla onunla buluşmamdan itibaren. neyse, hafiften güzel gibi ama biraz da sıkıcı gibi bir doğumgünü partisiydi işte; önce chicken last stop, ardından iskele üstü multi kazık deniz atı. kadın kısmına mekan ayarlatırsan böyle olur demek istemiyorum, ama öyle gibi biraz da. sırf iskele üstü ve haydarpaşa garını görüyor diye oturduğumuz yerde fiyatlara çok güldük(acı acı). ben bir boş kadeh ve kesme şeker aldım, bay davut ufak çay içti, emir diğerlerinin aldığı şaraba yancı oldu. ama kimse gece sonunda o balık ekmeği yememi engelleyemedi. bay talentoya, yani çok sevdiğim değerli kardeşime selam olsun, doğum günü de kutlu olsun

peki bitti mi? bitmedi tabi ki, komutan bay emrenin çamlıcadaki doğum günü partisine davetliydik ertesi gün. 10a doğru gittik, talento, bay emir, kız arkadaşı günsel ve ben. 80 kişi hesabı yapılmıştı ama ben en fazla 40 kişi falan görmüşümdür. kim kime dum duma havasında geçen ve "çok insanız neden gruplara ayrılmıyoruz?" düşüncesiyle kümelenmiş insanların olduğu bu nezih ortamda aklımda kalanlar; her yere koşan gizem, bay onurhanla ve bal muhabbetiyle geçen bütün bir gece, klasik emir ve günsel kavgası, uzun zamandır görmediğim güzel insanları (erkan, tarık, yavuz)görmem, baharın kısırı, tabaklarca kanepe, kasalarca bira, falan fişmekan. yorgunu, ter içindeyim, eve dönene kadar minübüste canımdan can gitti resmen. öpüyorum gözlerinden emrecim

osjb - libadiye cumhuriyeti


albüm linki burada


müzik otoritelerinin "osjbnin yeni dönemine selam olsun", "dört başı mahmur bir epik destan", "gözyaşları içinde, yer yer kendimden geçerek dinledim" cümleleriyle karşıladıkları yeni osjb albümü "libadiye cumhuriyeti" çıktı. yoksa siz hala dinlemediniz mi?

yine yasemin mori


yasemin mori, belki de türk rockı için bir devrim, türkiyede el değmemiş yerlere dokunan bir müzisyen. daha önce yazmıştım, yeniden yazayım; albümünü dört gözle bekliyorum, bekliyoruz, bekliyorlar. son zamanlarda hiçbir müzikten bu kadar heyecanlanmamıştım, ve hiç bir müzisyene bu kadar güvenmemiştim.

http://www.myspace.com/yasemori

osjb - libadiye cumhuriyeti promo fotoları




albüm çok yakında burada

hayat -11


- bay emirdeyim, bol bol cabal konuşuyoruz, combolar, skiller, serverlar. ardından sabah kalkma, güzel bir yemek yeme gayrettepede. güleryüzlü servis, muhteşem bir zeytinyağlı fasulye ve tekirdağ köftesi; gayrettepe adres köftecisi, öneririm. foto da bay emirin zeytinyağlı fasulyeye olan hörmetini görselleştirmektedir. akşama çamlıca; artık dört başı mahmur bir komutan olan bay emreyle ve çok sevimli kız arkadaşı gizemle akşam yemeği, viski, üzüm, kiraz ve tadında yenmeyen bir muhabbet. sonuç; 3 günlüğüne öksüz kalmış bir blog. hayat güzeldir

- aurelio betise gitmiş, guiza da fenere. aurelionun yokluğu çok ama çok zor dolar, guiza da müthiş faydalı olur. belki de türk futbol tarihinin en önemli transferlerinden ikisi yapıldı bu sezon, kewell ve guiza. birisi sakatlanmazsa takımı ayağa kaldırır, diğeri her türlü çok gol atar, çok canlar yakar. güzel, çok güzel

- eylülde sınavım var ve ben hala çalışmaya başlamış değilim! birileri beni gaza getirebilir mi acaba?

- hayatımda gördüğüm en müthiş sahnelerden birini gördüm geçenlerde, bay ömer bay emir ve bana spawnın kıyamet kopması ve cennet - cehennem savaşıyla ilgili serisini gsterdi, ağzımız açık izledik. o nasıl bir cennet, cehennem, kıyamet ve tanrı-şeytan tasviridir? bay emirin deyimiyle; "her karesi ayrı bir tablo gibi, saatlerce bakmak gerek!". mümkün olabilirse o seriyi bloga da almak isterim, bu harika zeka parıltılarını herkes görmeli

- üst üste doğum günleri bütçemi arjantin borsasına çevirecek gibi olsa da hayat güzeldir

- hayat cidden güzeldir

deivid de souza

ilk bay okhan blogunda yazmış, fenerbahçede deivid sakatlanmış, ilk yarıyı kapatmış. bu haber üzerine bir deivid tartışması yaşadık bay okhanla, birbirimize girdik, masaları dağıttık. deividin fenerbahçe için çok yararlı bir futbolcu olduğunu ısrarla belirtti bay okhan, diğer fenerbahçeli bazı arkadaşlarım massimo gibi, bay mahmut gibi. ben ise şöyle düşünüyorum deivid için, deivid 29 yaşında, bu sezon çok başarılı oynadı, şampiyonlar liginde piyasasını, vitrinini de yaptı. fenerbahçe gibi büyümeyi ve şampiyonlar liginde finali hedefleyen bir kulüp için doğru futbolcu mudur deivid peki? bence değil

deivid tekniğine, etkili şutlarına ve bu sezon göstermeye başladığı oyun zekasına rağmen şöyle eksilere de sahip bir oyuncudur; öncelikle 1. sınıf bir futbolcu değildir, üstelik oyun stili takım sistemi üzerinde büyük sorunlar oluşturabilmektedir. deividi bu sezon sağ açıkta izledik, fakat fenerbahçenin avrupa takımlarıyla yaptığı maçlarda da deividin sorumsuzluğu ve başı boş gezinmesi sebebiyle sağ kanadın felç olduğunu, gökhan gönülün üzerine iki kat yük bindiğine de gördük. zaten takım savunmasına yardım etmeyen bir alexin olduğu bir takımda aynı dezavanatajı oluşturacak bir adamın daha varlığı fener için artılarına rağmen doğru mudur tartılışır diyorum. bay okhan konuşmamızda "sağ açık değil forvet olarak oynayabilir" dedi bir yerde, klasik bir sağ açık olmadığına hak verdi, ki deividiin ilk sezonunu da hatırlıyoruz, forvet oynuyordu ve rezaletti.

bu tip sistem bozan, mahalle maçındaymışcasına oynayan ama maç da alabilen oyuncuların yeri modern futbolda tartışılması yeni bir olay değil, deivid de tartışılacaktır. fakat ilginç olan şeyin çoğu fenerbahçeli taraftarın deividin kritik anlardaki gollerine, uzaktan şutlarına falan kanıp onu üst düzeyde bir futbolcu olarak görmesi. tartışılmaz gerçek şu ki; deivid yapabildiklerine ve yeteneklerine göre bence bir alex değil, 2. sınıf bir futbolcudur ve aurelionun da betise gitmesinin an meselesi olduğu bir ortamda ilk 11de oynaması büyük tehlikedir. bence yaşı itibariyle en virtin yaptığı dönemde satılmalıydı, satılmadı ve şimdi de sakatlandı. geçmiş olsun diyelim, deivin yokluğunun fenerbahçeyi ilk dönemde nasıl etkileyeceğini görelim

cabal online

bu aralar orda, burda, şurda falan değilsem bilin ki cabaldayım, aksiyonun doruğundayım, büyücü çekirgem ugskywalker'ımı adam etmek uğraşındayım. bir anakin skywalker tadı alıyorum bu işlerden ki sormayın, kes biç parçala bu maçı kazan şeklinde, bol adrenalinli, atv aksiyon kuşağı tandansı yakamışcasına, zıpkın gibi, fişşek gibi.

cabal onlineda klasik mmorpg (dünyada bir çok kişinin oynayabildiği dev online oyunlar demek bu) oyunlarından biri, işte bir wowdur, bir silkroaddır, hepsi aynı amaçtadır zaten; sana verilen görevleri yap, yaratıkları kes, ilerde güçlendikçe arkadaşlarınla veya diğer insanlarla takım halinde savaşlara falan gir, en yükseğe çıkmaya bak. cabal onlineda bu amaçlar üzerinde, fakat senaryosu bakımındanc diğerlerinden ayrılıyor. diğer mmorpgların çoğu elftir, orktur, ortadünya klişelerine deliler gibi yaslanırken cabal dünyası daha bilim kurgu, daha kıyamet sonrası dünya atmosferinde, kıyamet sonrası deformasyona uğramış yaratıklar, 7 temel sınıfa bölünmüş insanlar (savaşçılar, samuraylar, büyücüler ve bunların melezleri şeklinde), ve 2 ayrı ideolojiye ayrılan bir kaotik dünya. bilim kurguyu ve online oyunları seviyorsanız zaten cabal online' ı da çok seveceksiniz. evde kendi başınıza nfs ya da cod4 oynayacağınıza sizleri de yanımda görmekten mutluluk duyarım.

bu ne be

boş işlerle uğraşan insanlara ayrı bir saygı duyuyorum

pes 2008

7 kişi, 2 gruplu, gruplardan çıkan ilk iki takımın birbiriyle eşleştiği bir turnuva. drogbanın golleri, makalelenin tırpan misali her topu kesişi, defansın sağlamlığı ve şevanın sol açıktaki müthiş oyunu. tüm bunların sonucu; bir şampiyonluk daha

şu aralar kendime rakip aramakla meşgulüm

para maçı!

3 bozuk para arasından bir diğer bozuk paranın geçmesiyle oynanan efsane bir futbol oyunu vardır çocuklukta, para maçı! her türk genci oynamıştır bu oyunu çocukken. flying dutchman bunun flash versiyonunu bulmuş, tek kelimeyle oynadığım en iyi flash oyun diyorum kendisine! oha be kardeşim, bu ne güzel oyundur, tribine girdim çıkamadım. oyunun euro 2008 turnuvasını baz aldığını ekleyeyim. oynayın!

ahanda link

offfffffffff


umut sarıkaya, nasıl abi, nasıl?

cennet

cennet nasıl bir yer ola ki? sütten baldan ırmakların aktığı, hurilerin aralıksız servis yaptığı bir yer olarak anlatılır kutsal kitaplarda, giden de geri dönüp işin aslını anlatmıyor zaten. hem giden niye kendine dert edinsin dünyaya döneyim de burayı anlatayım diye. demek ki cennet gerçekten güzel bir yer ki böyle bir dert edinen yok kendisine. neyse, bir de resimdeki gibi bir cennet tasviri var; vücunudunuzu yenileyebileceğiniz, kahramanlarla tanışabileceğiniz, hayatınızın en güzel anlarının sinemasını izleyebileceğiniz bir yer falan. hoşmuş, yakınından geçsek kar sayıyorum

1000


bizim sayaç 1000 kişiyi bulmuş, vay anasını diyorum. teşekkürler efem, aklışlarınızla yaşıyorum efem

e.s. posthumus - unearthed

müzik bloglarının diplerinde işe yarar albüm arayışlarının birinde tesadüfen bulduğum ve iddasızca çektiğim bir gruptu e.s. posthumus ilk başta, şimdi ise büyülenmiş bir şekilde "unearthed" albümlerini tekrar tekrar dinlemekten kendimi alamıyorum. orkestral, elektronik alt tabanlı, neo klasik, koro vokallerin, perküsyonların, padlerin ustaca kullanımıyla insanı büyüleyen bir müzik yaratmış e.s. posthumus, dinlemeyenlere şiddetle öneriyorum. albüm hakkında ufak bir bilgi; albümdeki "nara" idimli şarkı cnbc-e de cold case dizisinin jenerik müziği olur, hatırlayanlarınız çıkacaktır mutlaka.

2. albümleri "cartographer" bu sene içerisinde çıkmış bu arada, daha dinleyemedim, dinlersem onun hakkında da bir yorum yazarım buraya

not: bu albümün belki de en iyi kafasını alacak, tadına varacak adam bay halildir, fakat o da hala kıbrısta. özledik, gelse de bir konsept albüm patlatsak

kewell gelmiş hoşgelmiş

galatasaray kewell' ı almış, hayırlısı olsun. yıllık 1.8 m dolar gibi bir para alıcakmış. sağdan soldan değişik tepkiler aldım bu transfer için; bay okhan o para o adama verilmez, iş yapmaz dedi. talento yararlı transfer, gs ortasahası ideal oldu gibisinden konuştu. herkes bir şeyler söylüyor, biz de iki kelam edelim: kewell geçtiğimiz sezon çok az maça çıkmış, belki kazık yedi gs yine, ama gelen yine de kewell dır, bir de böyle bakalım transfere. "2000lerin takımı" diye lanse edilen leedsde yıldızı parlamış, ardından liverpoolda iyi maçlar çıkartmış, fakat talihsiz şekilde uzun süren bir sakatlık geçirmiş bir oyuncu kewell, daha çok yaşlı da değil (30 yaşında), acısıyla tatlısıyla az biraz eski kewell gibi oynarsa müthiş transfer olacaktır.

ama ben her şeye rağmen sevindim bu transfere. karizmatik çocuk da, biraz top oynarsa tribünlerin sevgilisi olur. belki de elimizde patlayacak, buda var. fakat görmeden bilemeyiz, bekleyelim görelim

jaga jazzist

"what we must" albümü denilince aklıma uzun gebze-harem yolculukları, sıkıntı dolu ve uzun bir
dönem, karamsarlık ve kış akşamları geliyor. geçtiğimiz kıştan bahsediyorum aslında, bütün bu etkenlerin üst üste bindiği elverişsiz bir ortamda uzun bir dönem bana eşlik eden albümdür "what we must", ve aslında umut da vermiştir bana, dünyada bazı güzelliklerin hala olduğuna dair.
"what we must" 2005 yılında çıktı, daha önce cazı electronicayla karıştıran albümlere sahip jaga jazzisti ve müziğini ayrı bir yere oturttu. nedir "what we must" ı ayrı yapan şey peki? daha organik tınılayan, cazı post rockla, popla, rockla ve bir çok şeyle karıştırarak bambaşka bir formül yaratan, hissiyatı ve samimiyeti yüksek bir albüm çünkü "what we must"; daha albümün ilk şarkısı "all i know is tonight" ile gitarları, synthleri ve üflemelilerin müthiş uyumuna şahit oluyoruz, albüm boyunca sık sık karşılaşacağımız manzaralardan biri bu sadece. post rock dokunuşları, nu-caz etkileşimleri, kuzeyli hissiyatının somut halleri. ah peki ya o "swedenborgske rom"? onu nasıl, neyle anlatayım? dinleyiniz, başucunuza koyunuz


albümün playlisti şudur, ve özetle, şiddetle önermeden de öte dinlemeyeni sopayla kovalarım. hadi bakalım

1. all i know is tonight
2. stardust hotel
3. for all you happy people
4. oslo skyline
5. swedenborgske rom
6. mikado
7. i have a ghost, now what?

hoşgeldin

en kral cankuşum bay okhan blog açtı! niye şaşırdım, çünkü aylardır kendisine öneriyordum blog açmasını, hep erteliyordu. yazılarını, üslubunu çok severim, muhabbeti baldır şekerdir, şimdi hergün okuyacağız inşallah. kendisi amatör ruhtan anlar, sevimsiz triplere de olabildiğince uzaktır, amatör kümede kendisine de bir yer açtık, buyursun hep beraber karınca kararınca geçinelim. okuyunuz okutunuz

http://okhydokhy.blogspot.com/

galatasaray 2008-09 formaları

galatasaray 2008-09 formaları. bay ilkay link attı, aynen yapıştırıyorum. ona yazdığımı buraya da yazayım o halde; turuncu forma valencia formasını anımsatıyor, ama bence çok şık. beyaz olan da değişik ve güzel olmuş.
ama sezonun forma bombası da trabzondan gelmiştir, onu da belirtelim. bu ne güzel bir forma böyle? müthiş

uruguay hava kuvvetleri uçuş 571


trofolo yu zevkle okurum, günlük takip ederim. son yazısında madımak faciasına değinmiş, arada da and dağlarına çarpan bir uçak ve yaşananlar hakkında bir link vermiş. okuyunca tüylerim ürperdi; dondurucu soğuk, arama çalışmaları durdurulmasına rağmen müthiş hayatta kalma azimleri, açlıktan... spoilerdan hızla kaçarak aşağıdaki linke tıklayalım, okuyalım öğrenelim

"ben bunu yeni gördüm linki" burada

son dönem dinlediklerim


john coltrane - blue train

eluvium - talk trees

luciano pavarotti - arias

judy garland - very best of

dredg - el cielo

coltrane


caz denilince kafam karışıyor, bir yanda cazı çok fazla önemseyenler; ona bir dokunulmazlık payesi verenler, diğer tarafta onu küçümseyip sadece arka fon müziği olarak kullananlar. çok fazla aşina değilim cazla, ama ilk kısımdakilere de katılmıyorum, caz da rock gibi, metal gibi, klasik müzik gibi bir dal, fazlasını bünyem kaldırmıyor. ama dinliyor muyum, evet dinliyorum. zaten bahsedeceğim buydu benim

john coltrane! sanırım çok sevdim ben coltrane' i, caz denilince "oo abi miles davis gibisi var mı" diyerek ezbere konuşanlara inat. ezbere konuşanların da ayrıca hastasıyım, o konuya sonra gireyim. "pink floyd süpeeer"ciler, "radiohead çok harika grup dimi abi"ciler, "ay björk ne harika müzisyen dimi kız"cılar gibi. genellemiyorum yanlış anlamayın, aksine ortamlarda parmakla göstererek ayırıyorum bunları. erdener abi lazım bunlara

neyse işte laf lafı açıyor, coltrane' in "blue train" ini dinleyip de yazdım bunları, içim baharda çiçek açmış papatya misali. "uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum". kendinize iyi bakın