sienna sienna sienna

osjb - etten ve kemikten


önceden belirtmiştik, ortamların en ipe sapa gelmez grubu osjb yeni albümüye geliyor demiştik. onu beklerken bir önceki albümü dinleyelim, orgazmatron anlar yaşayalım. albüm, elinde olmayanlar (ki ayıplıyorum hepsini onların) için aşağıda


osjb - etten ve kemikten albümü linki burada

hayat -10


- bilgisayarımda bir kaç parçayı yeniledim, nasıl değişti performans anlatamam. 250 ytl ye bir işlemci, bir anakart, bir kasa bir de ram. hepsi ortalama şeyler aslında, ama celeronlara alışmış bünyeye ilaç gibi geldi tabii

- eylülde kpss sınavına gireceğim, her yol oraya çıkıyor artık benim için. bilmiyorum meurluk benim için doğru olan şey midir, ama bir çıkar yoldur en azından, bir şeylerin ertelenmesidir.

- sabah kalktım; kesif bir koku, meğer evde badana boya işi var! babam çok sever böyle işlerle uğraşmayı, oğullarının da bu işleri sevmesini çok ister. ama doğduğumdan beri süregelen bu kronik olayın bizde yarattığı etki babamla aynı doğrultuda değil ne yazık ki. ben hep tembeldim, tembelliği zorla dikte ettirdim kendime belki de. işte sonuç; içerde boya badanayı zevkle icra eden bir adam ve diğer odada bu postu atan küçük oğlu. hayat işte

- geçen gün trende geliyorum, yanımızda etekli bir bayan var, önümde oturan adam kafayı çeviriyor ve uzun uzun bakıyor kadının bacaklarına. ama çok uzun bir süre, bana bir ömür geldi o bakış yani. nasıl bir cesaret örneğidir yahu? adama bir kaç kere "bakışlarının farkında olanlar var ayı" anlamına gelen dik bakışlar attım, arada utanır gibi oldu, sonra hoop yeniden. hayat dedik, bunları da kapsıyor işte

- okul bir sene daha uzadı.

eluvium - copia


ambient - experimental müziğin dibine vermiş bir grup eluvium, bu tür müziklerdeki o rahatsız edici ciddiyet ve megolamani de yok, samimiler, melodikler ve belli bir modda arka fon olmayı başarabiliyorlar. ben çok sevdim, tek tek şarkı ismi vermek de yersiz, zira bütünüyle çok başarılı. emeği geçenin gözlerinden öperim

home sweet home


finallerim son buldu. geçtiğim dersler var, kaldığım dersler var, 1 ayda toplamda 20 tane sınava girmişim, ama sonunda acısıyla tatlısıyla evdeyim. ev dediysem blogumdayım yani, öyle özledim. devam ediyoruz, eski performansımıza geri dönerek

türkiye - almanya epilogue


ne desek boş... türkiye olarak ilk defa müthiş oynadık, hatta çoğu bölümde almanları ezdik, ama bu sefer kazanamadık. tek tek sahadaki tüm futbolcular kapasitelerini zorlayan bir oyun ortaya koydular - rüştü ve hamit hariç - , daha fazla şut çeken, pozisyon üreten, sağlam oynayan bizdik. almanlar ise ağırlıklarını koyamadılar, klose ballack gibi oyuncular etkili olamadı. zaten kalemize ilk geldikleri pozisyon da gol oldu, bu da bizim yanlışımız olsun. yine de alkışlamak lazım, tebrik etmek lazım.

rüştüye de ayrı parantez açalım, 2. golde çıkmaması gerekiyordu, 3. golde ise hamle yapması. hala büyük kaleci klansmanında gösterilen rüştü daha fazlasını yapmalıydı.

yine de iz bıraktık diyorum. teşekkür ediyorum kendi adıma, turnuvayı bizim için daha da zevkli hale getirdikleri için.

türkiye - almanya prologue


ideal onbirler:

Almanya
Lehmann; Fritz, Mertesacker, Metzelder, Lahm; Schweinsteiger, Ballack, Frings, Jansen (Hitzlsperger); Podolski, Klose

Türkiye
Rüştü, Sabri, Gökhan Zan, Hakan Balta, Uğur Boral, Gökdeniz, Aurelio, Mehmet Topal, Hamit Altıntop, Kazım, Semih.

turnuva öncesi şampiyonluk favorimdi almanya, buraya kadar da beni şaşırtmadan geldiler. bireysel olarak maçı çevirebilecek oyunculardan çok sistemlerine güveniyorlar, fiziksel olarak güçlüler ve çok formda oyuncuları var. peki biz nasılız? sakatlıklarla ve cezalılarla toplamda 13 kişi çıkacağız maça, birsürü dünya futboluna göre 2. sınıf futbolcumuz, olmayan bir sistemimiz, bekten çakma bir stoperimiz vs var. fakat bunun haricinde mistik bazı güçlerle korunuyor gibiyiz, ve en önemlisi klasik türk sendromu olan "geriye düşünce moralleri bozma" olayını feci şekilde üzerimizden atmışız. şu anda durum klasik amerikan gaz filmleri senaryosundan çıkma gibi, ve eğer senaryo tutarsa mazlum, daha yeteneksiz ama inançlı olan taraf olarak bizim yenmemiz gerekiyor. ama ne yazık ki hayat o filmlere benzemiyor

kendi yorumumu şöyle belirteyim, daha hırvatistan maçını oynamadan şu düşünceye sahiptim, eğer hırvatları bir şekilde yenersek (ki imkansız olduğunu düşünüyordum) portekizi geçecek almanları yeneriz diyordum. dizilişlerinden oyuncu profillerine kadar bize uygun böylesine bir büyük takım yoktu çünkü, ve futbol rakibe göre şekillenen bir oyundu, total kapasiteye göre değil. bir görüş tabii bu, 5 yersek de çok şaşırmam, herşeye açık bir maç bu, fazla da sistemdir, şudur budur analiz yapmamak, oturup zevkini çıkarmak lazım. yarı finaldeyiz işte, dahası var mı

lukas podolski beşiktaşa gelir mi?


"Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Almanya ve B.Münih'in yıldızını transfer için kolları sıvadı."

habere güler misin ağlar mısın? eğer gerçekten doğrsuya;

1 - podolski turnuvanın yıldızlarından biri, gol krallığına yürüyor, beşiktaşa gelmesi olası mı?
2 - beşiktaş, yıldızlaştığı turnuva öncesi dahi alamıyacağı bir futbolcuyu isteyerek bize neden sürekli deja vu yaşatıyor? ama hep aynı şey yani
3 - peki beşiktaş "turnuva öncesi ismini bilmezdik, 2 gol atınca gündemimize girdi" türünden transfer politikalarıyla nereye kadar gidebilir?
4 - lan podolski beşiktaşa niye gelsin? ahahhahaha

neyse, bu ne ilk ne de son. beşiktaş camiasını çok seviyorum, çok eğlenceli onları takip etmek. takipteyim

haberin aslı burda

mischa barton

ilhan berk


ilhan berk benim için her zaman fazla marjinaldi, şiirinde görüntüyü uçlara götürmesi ve anlamsızlığa dayanması, ilginçtir, müzikal yönümü dahi etkilemiştir. bir kaç şiiriyle haftalarca oyalandığımı, eşe dosta bu şiirleri okuduğumu bilirim. ikinci yeninin anlamsızlığa kollarını açmış uçlarından biridir ilhan berk, ama bunu ece ayhan gibi sert ve katı bir biçimde yapmaz, yumuşaktır, şiirini binlerce aşamadan geçirmiştir, ve en fazla haksız eleştrileri de belki o almıştır. büyük şairdir.
şiirleri dışında şu var, kuzenim melike almıştı geçen sene bana, ilhan berk - şairin toprağı kitabını. sıkıcı denemelerle dolu olacağını düşündüğüm kitap ilhan berkin deftrelerine yazdığı ordan burdan yazılarla, günlükleriyle, ikinci yeni tartışmalarına verdiği yanıtlarla doluydu. elime aldıkça gülümsediğim bu kitabı sizlere de tavsiye edeyim.

bir de şiir; ilhan berk' in türkçenin en görkemli görüntülerini elde ettiği şiirlerinden birisi, rondo...

"rondo

atimi istedim evin gogu gerindi
cin gulleri bir yerden ordan geliyorum
oyle sular daglarin ustuydu isminiz
yesil, o soluklari gibi ruzgarlarin
bir bin yil ruzgar degirmeninizde kaldim

tep krallari gibiydim oyle yalnizdim
bir cagda seni bu beyazliginda tuttum
ak, sabah kalyonlarim hep gokyuzundeydi
ben ruzgar degirmeninizde kaldim

iste ellerin o dunya kadar akdeniz
hansi, gecenin pancurunda berk kuslarim
ey benim sigligim eskim karanligim siz
yitik gulusunun actigi sular simdi
ben o gecelerde saciydim cocuklarin
bir bin yil ruzgar degirmeninizde kaldim."

god of war?

hayat -9


- sınavlar sınavlar seyahatler izmirden gelen bay okhan ve 4 günlük gayrettepe komün hayatı. önümde bir sürü bütünleme var, kafam allak bullak. çok yorgunum, hem de üzerime acme örsü düşmüşcesine. geçecek tüm bunlar ama, biliyorum

- uni rock bünyesindeki opeth konserine sürüklendim, türkiye - hırvatistan maç günü. "orda maçı gösteriyorlarmış" vaadiyle kandırıldım, gerçekten de gösteriyorlardı, ama 100 kişilik yerde 1000 kişi vardı, üstelik ekranı bile göremiyorduk. tam dram! opeth için de dram tabii ki, adamlar taa isveçten gelmiş, büyük ligdeler artık, maç yüzünden az kişi izledi - salladı herifleri. geceden aklımda kalanlar; penaltılarda gol attıkça-hırvatlar kaçırdıkça ortalıkta zıplayan, oraya buraya saldıran metalci güruhu, mikael akerfeldt ve kötü esprileri, konser çıkışı bizim minibüsle opethi taşıyan minibüsün 20 dakika yanyana gitmesi ve karşılıklı etkileşimler, bay emrenin asker olmasına rağmen konsere gelmesi... şu maçı yarım yamalak izledim ya, ben ona yanarım

- geçenlerde bay emirden çarptığım ve milletin ağzı sulanarak baktığı müthiş dredg t-shirt' ümle 4 gün sabah akşam takıldım. t-shirt oldu sana yatma eşofmanı, ne değer bilmez adamım ben be

- değer bilmez adamım evet

- turnuva başında almanya alır diyordum. fransa grubundan çıkar, hollanda grupta sonuncu olur, romanyaya dikkat, hırvatlar süpriz yapabilir, c. ronaldo yalan olacak gibi tahminlerim vardı ki bakıyorum bazıları tutmuş, bazıları tutmamış. ama şuna nerdeyse eminim, almanyayı yeneceğiz biz, çok iyi top oynadığımızdan değil, bize uygun bir takım olduklarından. finalde ispanyollara yeniliceğiz, ama olsun. final de iyidir

- osjb yeni albümüyle geliyor, herkes dikkat olsun!

- "biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır
şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum
ya da üst üste silah atsan
kent tepinir belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır."

turgut uyar / acının coğrafyası

yasemin mori


yasemin mori' yi duydunuz mu? geçenlerde "aslında bir konu var" isimli şarkısının klibini izledim, müthiş buldum. öncelikle şu; sonunda türkiyede rock yapıp da şebnem ferah gibi söylemeyen kadın vokalistler çıkmaya başladı, yasemin mori de bunlardan biri işte. yaptığı müzik tek şarkıdan yola çıkarsak alternatif-indie rock' a benziyor, klip ilginç, sözler üzerine düşünülmüş, beste vurucu. genel olarak başarılı, oldukça başarılı. bu şarkıyı barındıran "hayvanlar" albümünü heryerde aradım ama bulamadım, daha çıkmamış da olabilir. albümü dinledikten sonra da bir yorum yazarız buraya

rıdvan dilmenin haykırışları


türkiye - çek cumhuriyeti maçının unutulmaz anlarından biri de rıdvan hocanın maçın son anlarındaki haykırışları olmuş. olmul diyorum çünkü atvden izledim ben maçı, canlı dinleyemedim bu olayı. ama volkanın yaptığı aptallığın rıdvan hoca gibi aklı selim adamı bile çıldırttığı düşünülürse, ne küfür yemiştir insanlardan o an düşünemiyorum bile

rıdvan hocanın haykırışları burada

türkiye - çek cumhuriyeti


güncelden kaçmaya çalışıyordum uzun zamandır blog için; malum blog bu, haber sitesi değil. ama euro 2008 yazılarını yazayım ufak ufak, okul nedeniyle maçların yarısını izleyemedim nerdeyse, takip ettikçe yazayım artık

bu nasıl maç? ne kadar garip, gazlı, inançlı, işi zora sokmayı seven ve ondan bir şekilde sıyrılmayı da başaran bir milletiz. kötü oynuyoruz, 2 gol yiyoruz, ama üstüne yarım saat içinde 3 gol de atabiliyoruz. üstelik karşımızdaki takım da avrupanın tandemi en kuvvetli ekiplerinden birisi. çok acaipiz çok

maçın yıldızı maç sonunda rıdvan dilmenin de ısrarla belirttiği gibi ardaydı. bu kadar kendinden emin oynaması, en abuk top oynayıp en sıkıştığımız zamanlarda bile insiyatifi eline alması takdire şayandı. tuncay en az zararla maçı bitirdi, üstelik çok da ktü oynamadı. nihat goller dışında yoktu, servet yine müthişti. ve volkan, volkan, volkan... sen tüm maç yediğin gollere rağmen kalende sağlam dur, çeyrek finale dakikalar kala git kollere artizlik yap. çok acaipiz çok

maçları geriden gelerek çevirmek güzel tabi, ama dengesizliğimiz burda ortaya çıkıyor işte. en berbat takımdan gol yiyebiliyoruz, en güçlü takıma da gol atabiliyoruz. bu forvetlerimizin iyiliği yada defansımızın kötülüğünden kaynaklanmıyor, bizim maç içerisinde anlık ruh değişimimizden kaynaklanıyor. en olmadık hataları yapan da biz, en atılmayacak golleri atan da biz. biraz daha stabil olmak gerekli, şu çılgın türkler gazıyla daha ne kadar ilerleriz bilemiyorum

şimdi önümüzde hırvatlar var. tam dişimize göre bir rakip bence, sistemiyle, yapısıyla, total gücüyle. bu halimizle yarı finali görürsek bence büyük başarıdır. ama en zoru gruptan çıkmaktı, bu bile birşeydir diyorum

continue


kaç gün geçmiş, yazamamışım, sınavlar paldır küldür üzerime binmiş, eve uğramamışım günlerdir. haliyle dükkanı kapattık izlenimi olabilir. olmasın, kanlı canlı buradayız. devam

tarih üzerinde bir daha yinelenemeyecek şarkılar top5


5 - ulver - lost in moments: ulver dönemlerine göre orjinal şablonlar kullanan bir grup, ama "perdition city" albümünün bu klasiği yapısı ve etkisiyle tam bir klasik

4 - orhan gencebay - hatasız kul olmaz: bir klasik daha, birçok şeyin birleşimi, ve tekrarlanamayacak denli orjinal

3 - pink floyd - careful that axe, eugene: geçiş dönemi pink floyd' unu en iyi anlatan şarkılardan biri, ve raslantısal bir şekilde bulunmuş gibi, şok edici. benzeri çok var, ama bahsettiğimiz şey bu değil zaten

2 - craig armstrong - waltz: yaylılar, hipnotik bir vokal, karanlık, karanlık, karanlık. etkisi bir daha yaratılamayacak gibi duruyor

1 - erkan oğur / yavuz çetin - dünya: bu şarkıdaki soloyu bir daha kimse atamaz, erkan oğurun kendisi bile! hissiyatın somut biçimi

aceto usta geri döndü

aceto ustanın geri dönüşü inanılmaz bir süpriz oldu! blogu kapattığından beri hergün en az 5-6 kez girmeye devam ettim acetobalsamico.blogspot.com 'a, yorumlardan anladığım kadarıyla aynı şeyi bir umutla yapan yüzlerce insan varmış. sonunda ısrarlara dayanamadı ve geri döndü aceto ya, bu bize yeter

bir de şu var, acetonun aslında başardığı şey; ayrı karakter, sınıf ve toplumsal alt tabanlı yüzlerce kişiyi bir araya toplamak, hepsine aynı duyguları yaşatmak. düşününce çılgınca geliyor, sonuçta bu topu topu bir blog! başarı, işte budur diyorum

hoşgeldi değerli abim

kayo dot ve kendi yarattığı dramı


kayo dot ilk albümüyle kusursuz bir denge yaratmıştı; aynı anda hem uçlarda gezinen, hem uçsuz bucaksız bir yaratıcılıkla örülmüş, hem eksiksiz, hem kural tanımaz gibi gözüken ama aynı zamanda klişelere ve tekrarlara düşmeden ilerleyen bir müzik atmosferi. çok farklı türlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir dünya albüm dinlemiştik, fakat art rock denen alanı böylesine zorlayan bir albüm çok sık karşılaşılan bir şey değildi. düşsel ve saftı "choirs of the eye", ve yaratıcısı toby driver' ın omuzlarına apoletler takılmasına neden olmuştu

kayo dot 2. albümü "dowsing anemone with copper tongue" ile açtığı kanalları, alan içerisindeki devinimini bozmadan ilerlemek istedi. yapabildi mi hala karar verebilmiş değilim, ama albüm "choirs of the eye" ' ın yeniden çizilmeye çalışılmış karbon kopyası gibiydi.aynı dur kalklar, aynı şok edici müzikal manzaralar, aynı toby driver numaraları. bir yere kadar aynı, peki sonrası? melodi parçaları daha da uzuyordu, "avantgarde" hava baskın olmaya başlamış, o özgün formülün kredisi kullanılmaktaydı sanki. albüm başarılıydı, ama bir tehlikenin de habercisiydi

3. albüm "blue lambency downward" bu yıl içinde çıktı, ve tehlike sinyallerinin gerçek olduğunu doğruadı. evet artık formül yitmeye başlamış, kayo dot aynı albümün kopyasının kopyasını yapmıştı. her ölçüden kusursuz bir oranla karıştırılarak yapılan o özgün kayo dot atmosferi, ölçülerin farklılaşması ve orantısızlıkla bozulmuştu. kayo dot bir yerde kendi sonunu kendi yaratmıştı, ilk başta çıktığı uç noktalarda hep kalmak isteyerek, ve bunu sürekli aynı kopyayı oluşturarak başaracağını sanarak. kayo dotun yükselişi ve dramı burda yatmakta

hala atlaya atlaya dinlemeye kıyamadığım bir grup kayo dot. onlar öyle kanallar yarattılar ki ileride önemi dahada fazla anlaşılacak. ama müthiş bir hayal gücü ve müzikal vizyona sahip toby driver' ın grubunu daha büyük bir aşamaya mı yoksa silinmeye mi götüreceğini zaman göstericek.

naomi watts

enbe orkestrası

müthiş! ne zamandır albümlerini merak ediyordum enbe orkestrasının. tvde, radyoda, orda burda dinlediğim bir kaç parçaları ise kulağa müthiş ustaca yazılmış geliyordu. albümün tamamı da öyleymiş. anonim eserler de var sanırım, ama prodüksiyonun kalitesi, çalanların ustalığı, ve müthiş besteler albümü çok ama çok değerli yapıyor. bütün şarkılar harika, ama bir "belle" var ki ne albümlere bedel
orkestranın kaptanı behzat gerçeker'i de şimdiye kadar tanımıyordum. bundan sonra yaptıklarını takip ediceğim. vizyonu geniş, müthiş bir müzisyen.

önyargılarınızı bir kenara bırakarak dinleyiniz. 10 senede bir geliyor türk pop müziğine böyle albümler

cesc

geçen gün ben, massimo ve talento forma satan dükkana gittik. kendime müthiş bir fabregas - ispanya forması aldım. çakma fakat çok başarılı bir kopya, arkasında "fabregas" yazmasa orjinal olup olmadığı farkedilemez bile. sağ kolonda netten bulduğum bir benzeri arz- ı endam edecek bir süre. seviyorum keratayı ne yapayım

bir dönem kapandı


aceto balsamico' yu 6-7 ay nce keşfettim, rastlantısal bir şekilde. keşfettiğim gün işi gücü bırakıp nerdeyse tüm postlarını okumuş, o günki mesaimi de bomboş geçirmiştim. öylesine güzel ve değişik yazılardı, ve evet neden itiraf etmeyeyim, bana o ana kadar bildiklerimden daha fazla öğretti futbolu belki de. her ilgili arkadaşa ilettim bu linki o günden sonra, zaten binlerce okuyucusu vardı, ve günde 4-5 post atan, herkesin post atsın da okyayım diye günde 5-10 kez sitesine girdiği bir yazarı

neyse, lafı fazla uzattık. aceto usta blogunu kapadı geçen gün, nedenini ise saygısız yorunlar olarak açıkladı. inanılmaz üzüldüm, diğer tüm okuyucular gibi. farkettim ki aceto balsamico bizim hayatımızda yer edinmiş, nerdeyse ana sayfamız olmuş bir yerde. boşluğunu her boş internet sayfası açtığımda elimin "acetoba..." yazmasından farkediyorum.

bir çok kişi belirtmiş, ben de belirteyim, bu blogu diğer yüzlerce kişi gibi aceto ustadan aldığım gazla açmıştım. belki içerik olarak aynı şeylerden bahsetmiyorduk, ama eğer bir blog yazarlığı müessesesi varsa, her blogger gibi ben de ona borçluyum.

saygıyla anıyorum. umarım başka platformlarda yine o müthiş yazılarını okuruz, ve umarım bizi çok bekletmez

hayat - 8

"A black eyed dog he called at my door
The black eyed dog he called for more
A black eyed dog he knew my name
A black eyed dog he knew my name
A black eyed dog
A black eyed dog.

I'm growing old and I wanna go home
I'm growing old and I don't wanna know
I'm growing old and I wanna go home.

A black eyed dog he called at my door
A black eyed dog he called for more."

nick drake / black eyed dog


geçecek tüm bunlar, biliyorum

geçecek...

kişisel müzik tarihimin dönüm noktaları / ya da ben' i ben yapan albümler

kampa girmeden önceki son yazım olsun istedim. uzun uzun yazmak istiyorum, sıkmadan fakat kronolojik olarak tek tek her birinin üzerinde durarak... yanlızca dönüm noktaları

1 - slayer - diabolus in musica
metallica ve iron maiden' la geçirilmiş 1 senelik çömezlikten sonra gebze rıfat abinin dükkanından çıktığı gibi alınmış bir kaset bu. walkman' ime taktığımda aslında hazır olmadığım bir müzikal olay olması gereken bu albüm beni yerden yere vurmuş, tabiri caizse anlatılmaz hazlara sürüklemişti. aslında slayer' in en hardcore ve slayer albümü olmayan albümüdür, ve klasik slayer dinleyicileri tarafından kabul görmez, yerin dibine batırılır, ama beni hafif rock' dan metal müziğin içine atmış bu albümü hala çok seviyorum

2 - black sabbath - ozzy osbourne years
bu albümü ilk dinlediğimde hissettiğim tek duygu vardı, mutluluk. beni mutlu yapıyordu bu albüm, kendime güvenimi yerine getiriyordu, bambaşka bir hissiyattı. o tarihte muhtemelen gebzede black sabbath dinleyen tek gençtim, ve bu albümün sevgisi müzikal alyapımı hazırlamıştır. ve ayrıca, inanılmaz bir toplamadır!

3 - pink floyd - dark side of the moon
izmirde 9 eylül üniversitesindeyim, kimseyi tanımıyorum daha, konakta bir kasetçi keşfetmişim, yarı fiyatına rock kasetleri satıyor. kaset döneminin son demleri. dark side of the moon' la o zaman tanıştım, ilk başta alışamadığım o karanlık ve saf rock havası sonradan içime işliyor. ilerde "dark side of the moon dünyanın en büyük albümüdür" mottosunu heryerde savunacak ve insanlara kabul ettireceğim, o zamanlar sadece onu dinleyip büyülenmekle meşgulüm

4 - opeth - morning rise
izmirde bay okhanla tanışıyorum, bana opethden bahsediyor. açıkçası kimsenin opeth hakkında bir görüşü yok o zaman, ne opeth böylesine popüler, ne de etrafta opeth cdsi satılıyor. bir izmir akşamı konakta opeth - morning rise çektiriyorum, inciraltına gelene kadar albüm beni altüst ediyor. gelecekte referansım olacak, ve beni bu günlere getirecek dönüm noktası

5 - anathema - alternative 4
izmirden gebzeye dönüşümü ve yeniden össye hazırlanışımı kapsayan o dönemde, bir dergiden keşfettiğim anathema - alternative 4' un bana yaptıklarını unutamam! müzik tarihinin en karanlık ve melankolik albümlerinden birisidir a4, ve en sancılı ve romantik zamanımda üzerime yapışmış, uzun süre çıkmamıştı

6 - radiohead - ok computer
radiohead uzun süre elimizde kasedi bulunan (kid a) ve anlayamadığımız bir grup olarak belleğimizde, ta ki bir kadıköy seyahatinde bir ok computer kopyası alana dek. rıhtımdan 35'e uzanan o bol kavaklı yolda stereo ses dalgaları ve efektleri beni modern zamanlara yaklaştırıyor. radiohead o zamandan beri çok büyük, bence ve dünyaca

7 - kayo dot - choirs of the eye
opeth vasıtasıyla yeni insanlar tanıyorum, marmara üniversitesi 1. sınıftayım. milyon tane yeni grupla tanışıyorum, bambaşka ortalara giriyorum. fakat sivastan gelmiş bir cd ve içindeki choirs of the eye albümü bende tabiri caizse deprem etkisi yaratıyor. albümü ilk dinlediğim an tüm müzikal hayatımın, yönümün değişmesine, avantgarde' a kaymama, yeni perspektiflerin açılmasına ve "saf yaratıcılığın" doruk noktalarından birinin önünde ğilmeme sebep oluyor. bu anatgarde, farklı, sınır tanımayan bir yaratıcılıkla örülmüş deneysel-art-prog rock- metal (ya da her neyse işte) albümü o günden sonra her lafı geçtiğinde "duyduğum en güzel şey" tanımıyla açıklayacağım

8 - erkan oğur - bir ömürlük misafir
belki de hayatımın en boktan günlerimin umut ışığı. çok ağır bir ilişkiden tüm güvenini, umutlarını ve hayallerini yitirerek çıkmış bir genci yeniden hayata bağlayan bir hissiyat albümü. beni 2 sene ayakta tutmuş ve iyileştirmiştir. o iki sene boyunca albümün etkisiyle elimdeki tüm perdeleri sökecek, ambient-doğu tiplerinde bir projeyi başlatacak, ve tüm hayatımı düzene sokacağım

9 - porcupine tree - signify
tüm istanbulun bembeyaz olduğu o karlı kış akşamında dinlemiştim ilk onu, bay emrenin evinde. sonraki yıllarda adımın "prog bayraktarlığı" ile anılmasını ve müzikal saygınlığımı kazanmamdaki ilk adımdır. soğuk, melodik ve modern prog bir albümdür, ve içinde unutulmaz şaheserler barındırır

10 - tindersticks - waiting for the moon
bu kadar zarif, bu kadar hissiyatı kuvvetli çok az albüm vardır. beni uçlara götüren o kadar albümün yanında kendisini kadınlarla yaşadığım ilişkilerle ilişkilendirmem sanırım hissiyatından geliyor. diyelim ki romantik yanımın yansısı, hafif ağdalı ama ben yine de

11 - oceansize - everyone into position
günümüze en yakın zamana tekabül eden albüm bu, ve somut olarak yapacaklarıma/yapmak istediklerime yanıt vermiş bir albüm de aynı zamanda. albümü dinledikten sonra müzik yapmakla ilgili görüşlerim değişti, çeşitlendi, anlam kazandı. vokal melodisi yazmak, aksak ve akılda kalıcı riffleri müthiş bir trafikle birleştirmek gibi zor şeyler oceansize için çocuk oyuncağıdır ve en güçlü silahlarıdır. beni uç noktalardan dünyaya indirmiş albümdür de, ilerde bir ug müziği olabilecekse ona borçlu olabilirim

kesinti


final zamanı geldi, bize de dükkanı kapatmak düşer. yaklaşık 3-4 haftalık bir süreç bu, arada mutlaka gelir bir şeyler yazarım, fakat tam randımanlı olmayacaktır. sonrasında aynen devam ediyoruz. affınızı dileyerek, saygılar dileyerek