kepenk indiriyoruz, çünkü taşındık gibi

http://battlethepinkrobots.blogspot.com/

bir süredir yazmıyordum sizin de farkettiğiniz üzere, bu blog vadesini doldurdu diye düşünüyorum çünkü. yeni bir imaj ve konseptle okhy dokhy ve ug olarak yeni bir blog açtık, kurdelayı kestik, pastamızı yemeye herkesi bekliyoruz.

ug the undercover man blogu hayatımda güzel bir anıydı, öğrenci olarak girip kalfa olarak çıkıyorum burdan. postları anı olarak bırakıyorum, blog böyle kalsın.

herkese teşekkürler

kpss sonucu


kpss açıklandı, 84.303 puan almışız. bu da demek ki istanbul zor, izmir zor, ankara belki zor, izmit göreceli, diğer kentlerin oluru var. destek verenlere çok teşekkürler. şimdi önümüzde tercih maratonu var, bakalım neler olacak

mavi lark


kırk yıllık kırmızı klasik paket lark ve yancısı beyaz lark light' a kardeş geldi, ve biz bayıldık. mavi paketli yeni larkları sigara içenleriniz sigara rafında farketmişsinizdir. tad olarak yumuşak, temiz ve klasik lark tadında, görüntü olarak ise direkt parliament çakması. güzel sigara ama

pes 2009


pes 2009 oynuyorum günlerdir, bazı eksik yanlarına rağmen müthiş bir oyun olmuş. eksikler yapay zekanın hep aynı tip hücum organizasyonuna sahip olması ,yani top dolaştır, boşluk bulursan uzun oyna türünden, sonra oyuncuların hala fifa yumuşaklığına (gevurların "smooth" dedikleri şey) sahip olmamaları, çözünürlük problemleri... iyi yanlarını şöyle sayabiliriz: yeni menü, artık önemi anlaşılmış menü müziklerinin güzelliği, şampiyonlar ligi, oyunun zorluk derecesi (tabi bu bazılarına eksi de gelebilir, oynanış ve bilgisayar yapay zekasını alt etmek cidden zor), oyunun sistem gereksinimleri olarak çok iyi optimize edilmiş olması, ve tabii ki become a legend modu

become e legend modu bir oyuncu yaratma ve onu kariyerini yönlendirme modu ki insan bu güne kadar nasıl düşünülemedi diye düşünmeden edemiyor. tabii new star soccer serisi bu fikri ilk ortaya atan oyundu, ama sensible soccervari grafiklerle oynanıyordu, ve gerçekçilik hissi veremiyordu. şimdi next gen grafiklerle kariyer yaratmanın tadına varıyoruz, deneme maçına çıkıp kendimizi göstermeye çalışıyoruz, idmanlarda sürtüyoruz, transfer oluyoruz, milli takıma çağrılıyoruz vs. oyunu aldığımdan beri master league açmadığıma göre bu mod olmuştur bana göre. önümüzdeki senelerde çok daha iyi olacak eminim

ayrıca şampiyonlar liginin 4 senelik haklarını almış konami, ve gerçekten bunu oyuna süper yansıtmışlar. gaz müziğimiz giriyor, o klasik şl arması ortaya çıkıyor, kafasını alıyoruz hemen, tribine giriyoruz. güzel şeyler bunlar

gayet tatmin edici olmuş bu sene pes, özellikle fifaya bakarsak. fifanın geçen sene yaptığı atağı yeniden tekrarlaması gerekiyor, ki biz tüketiciler rekabet ortamından faydalanalım. ama bu sene pes 2009...

magdalena - şahdamar

Boomp3.com

grubum magdalena ile geçenlerde bir şarkı kaydettik, şimdilik bir taslak sayılabilir, ev ortamında gitarlar, yapma bir bateri ve klavyeyle kaydedilmiş, belki de eksik bir versiyon bu, ama müziğimiz budur diyebileceğimiz bir örnek işte. şarkıyı dinleyip değerli yorumlarınızı esirgememenizi rica ediyorum, bizim için çok önemli şu aşamada yorumlarınız çünkü

şimdiden teşekkürler

kaderin dizaynı

büyük ve unutulmuş bir albümden büyük bir şarkı

Boomp3.com

kaderin dizaynı

karanlıktan korkan bir kadın ağaçlı yolda yürüyor
geçmişten çılgın bir hata yıpranmis bir teselli aklında
yaşlı sakat bir tenisci beton kortta duruyor
soğuk yüzü yansıyor elinde tuttuğu kupaya

saatin sesi çalmakta kathedralin çanları gibi
yalnızlar şimdi susmakta şiirin müziği gibi

bitkin bir rahip mum ışığında verdiği vaazlar ardında
gözyaşları damlıyor elinde tuttuğu kuran'a
pişmanlıktan kaçan bir yanılgı tarihin tozlu dosyasında
zaman bir girdap gibi kaderin kör dizaynında

nasıl ki nicedir
bir bodrum da
boş bir küpün karanlık kaslarında
bir örümcek amaçsızca dolaşırsa
size göre amaçsızca ama ona göre

saatin sesi çalmakta şöhretin hırsın aklında
yalnızlar şimdi susmakta inancın umudun koynunda

küller toprağa karıştı
inanmışların rüzgarında
saflık bir anlam buldu
iyilerin ruhunda

bunlar da...

"yazmazsam çıldıracaktım", sait faik' in ünlü lafıdır, ama evet yazmazsam çıldıracaktım. blogger.com kapandı, galatasaray olympiakosu eledi, kpss hala açıklanmadı, nerdeyse vizeler geldi, hull city inatla yukarılarda, hoffenheim de, inanın zerre ilgimi çekmiyor hiç birisi, kendimi garip hissediyorum, sigara içiyorum sürekli, camdan dışarı bakıyorum, sokaklarda geziyorum

bunlar da geçecek, biliyorum

bunlar da geçecek

kpss


kpss sınavı yarın sabah. çalışmalarımızı öğlen yaptığımız bir idmanla bitirdik, maç saatini beklemeye başladık. ben diyeyim şampiyonlar ligi finali, siz deyin dünya kupası finali, maç çok zorlu geçecek. tam heyecan kasırgası anasını satiyim

benim için dua edin

newton faulkner - bohemian rhapsody



yıllardır bay talentoyla şu şarkıyı çalalım, edelim, şöyle yapalım, böyle yapalım der dururuz, şimdiye kadar tek yaptığımız şey banliyo treninde enstrumanları paylaşıp şarkıyı ağzımızla çalmak/söylemek oldu. bay warg newton faulkner diye bir müzisyen linki göndermiş last.fm üzerinden, baktım ki adam tek gitar bohemian rhapsody çalıp söylemiş. yorum çok güzel, ama adam hafiften zibidi. akustik gitar kullanımı, aranje falan gayet başarılı, bravo dedim. ama zibidi herif biraz, onu da söyliyeyim

kısa lark


kamyoncu sigarası diyen var, askeriye sigarası diyen var, hiçbirisi umurumda değil. stres manyağı olup aşırı sigara tüketimi yaptığım bir dönem yerini daha hafif olan kısa parlaimente bırakmıştı, onun haricinde 6 senedir içiyorum kısa larkı. bir hesap yapsam bu zamana kadar toplamda içtiğim kısa lark sayısından ürkerim. çok severim, başka sigara nadiren alırım

bu akşam öğrendim, lark kullanıcıları arasında tyler durden ve john lennon da varmış. hadi tyler durden neyse, john lennonla aynı ciğer zevkine sahip olmak gururumu okşadı

kısa lark foreva yani

semih

henryk gorecki



bende bir müzik eserini sevmek onu albüm içinde görmemle başlıyor, kaset çağından gelme bir alışkanlık işte. bay okhanın bundan 1 ay önce dinlettiği gorecki' nin 3. senfonisinin ilk kısmını gayet güzel bulmuş ama yerini oturtamamıştım. dün klasik müzik uzmanı bay denize danıştım, senfoninin bütününü gnderdi bana saolsun. taşlar yerli yerine oturunca yapılacak yorum: müthiş! şimdiden en sevdiğim 10-15 albüm arasına girdi bile.

müziği şarkı şarkı dinleyenler genelde mp3 dönemi çocukları, albüm albüm dinleyenler ise kaset dönemi çocukları oluyor, dikkatimi çeken birşey bu. ben diyorum ki, her albümün bir ruhu, havası vardır, kendine has durumlarla yerine oturan, dokunulmazlık edinen bir özel durum yaratır albümler. şarkıları tek tek dinlemenin, tartmanın ise olumlu bir yararını göremiyorum (belki zaman kazancı?). 22-23 yaş ve üstü kuşağın belki böyle bir kazanımı vardır.

gorecki için bay okhana ve asıl olarak bay denize teşekkürlerimi sunarak

apocalypse now!


"gerçek bir özürlüğün neye benzeyeceğini hiç düşündün mü? başkalarının yargılarından ve kendininkilerden kurtulmak. beni öldürebilirsin, fakat beni yargılayamazsın. dehşetin ne olduğunu bilmeyen insanlara gerekeni kelimelerle tarif etmek imkansız. dehşet... dehşetin bir yüzü var. onunla dost olmalısın. ahlaki şiddet ve dehşet senin dostundur. eğer değillerse, korkulması gereken düşmanlardır. gerçek düşmanlarındır."

albay walter kürtz / apocalypse now

rick wright


dışardaydım, eve bir döndüm ki herkesten mesaj: rick wright ölmüş

asla ulaşılamayacak bir noktayı oluşturan 4 adamdan biri işte, ve belki de aralarında karakter olarak en güzeli. kim ne diyebilir hakkında, ya da hakkında konuşulanların ne kadarı yetebilir?

yazacak birşey bulamadım cidden, hayat, ölüm, müzik iç içe geçti bu haberle, asla gerçekleşmeyecek bir sürü hayal da bıraktı arkasında. belki dave gilmour' u daha çok severim, ama bu ölüm onunkinden daha üzücü olacakbende kesinlikle, işin içine kırgınlık da giriyor çünkü

kırgın ayrıldı, waters' a da burdan selam olsun

toprağı bol olsun

marlon brando


şu günlerde marlon brando' dayım, "last tango in paris" i, "apocalypse now" ı yeniden izliyorum. oyunculuğunun ulaşılmazlığı bir yana, inanılmaz bir karizması var brando' nun, maria schenier' ın "pariste son tango"da düştüğü durumlara bakınız, "baba"daki duruşuna bakınız, ya da "apocalypse now"daki karşı durulmaz tanrısallığına, ne demek istediğim ortaya çıkacak

büyük adammış vesselam, saygıyla anıyorum. hastasıyım

arçil olmak

(sabah sabah aklıma aniden gelen isim, arçil...)

arçil belki hayatından memnundu, abisi nereye gitse onu da yakınına alma şartı koşuyordu, belki de çoğu zaman çok fazla çalışmadan geldiği nokta onun için yeterliydi, ama sorarım size; arçil olmak nasıl birşey hiç düşündünüz mü? ben geçenlerde düşündüm, çok da hoş olmasa gerek. "elin gürcüsüne bu hayat yeter de artar bile" diyenler için soruyorum, elinde avucunda tek bir yaşamı olan, ve o yaşamı boyunca "şotanın kardeşi" olmaktan ileri gidemeyen, ya da ne yapsa bunu aşamayacak olan bir arçilin dramı nasıldır, ne acıdır...

izlediğim kadarıyla (ki pek de hatırlamıyorum, izlenim olarak biraz) çok da kötü topçu değildi arçil, ama şanssızdı, yükselen kardeşinin yanında ezilmeye mecburdu, çaresizdi.

arçil olmak kolay değil, allah sabır versin tüm arçillere.

bu arada arçil ne demek be? arçil. arçil. peeh isme bak

tyler


gerçekte ciddi anlamda güzel, derin ve kaotik bir kayıp kuşak filmi olan "fight club" 'ı "tyler durden ne kaddar karizmatik, erkekler dövüşüyor ne kaddar da erkeksi, ne kaddar sert" düşünceleriyle "nightmare before christmas"vari bir klişeye indirgeyen onca yurdum insanına selam ederek:

"neden senin ve benim gibi adamlar bir fransız yorganının ne olduğunu bilirler? sanki bu, avcılık-toplayıclık anlamında yaşamımızı sürdürmemiz için çok mu gerekli? hayır... bizler tüketiciyiz. bizler bu saplantılı yaşam tarzının yan ürünleriyiz. cinayet, suç, yoksulluk... böyle şeyler beni ilgilendirmiyor. beni magazin dergileri, 500 kanallı televizyon, iç çamaşırımın üzerindeki isimler, rogaine, viagra, olestra ilgilendiriyor... martha stewart' a lanet olsun! martha stewart titanic' den kazandığı paraları sayıyor. her şey dibe vuruyor... ben "mükemmel olmayı bırak" diyorum. "gelişelim" diyorum.

sahip olduğun şeyler en sonunda sana sahip oluyor."


tyler durden

hoşgeldin fethi abi


sevgili kardeşim bay okhanın babası, canım abim fethi canbaz ilk kişisel blogunu açtı! kültür donanımı olarak en kralına giderini koyacak denli güzel bir insan olan fethi abimin keyifli muhabbetini ve engin deneyimini artık yazılarından okuyacağım için çok mutluyum. blog ailemiz çok değerli insanlarla genişliyor, hayatta güzel şeyler de oluyor.

tekrar hoşgeldin fethi abi

http://ohikayedekidonkisotbenim.blogspot.com/

eleanor rigby


the beatles' ın 1966 tarihli revoler albümünden bir klasik "eleanor rigby" ve her dinlediğimde beni kedere boğar. eleanor rigby' de kilisede çalışan, yanlız başına ölen ve mezarına kimsenin gelmediği eleanor rigbyden bahsedilir. ölüm anında hepimiz yanlızız, kabul, ama yanlız başına ölmek başka bir keder, başka bir acı. tarifsiz karanlık kaplıyor içimi.

beatles' ın büyük çalışması var bu şarkıda. ne majör-ne minör hava ve karanlık bir huzura sahip yaylılar ile enfes beatles vokalleri. karanlık etleniyor, şarkının içine sızıyor

post fotoğrafı eleanor rigby' nin liverpooldaki mezarından.

"all the lonely people
where do they all come from?

all the lonely people

where do they all belong?"

müzik soruşturması 1 - yakın dönem


ne zamandır aklımda var böyle şeyler yapmak, etrafımdaki insanlar genelde müzikten anlayan, müzik gündemini sürekli takip eden insanlar, böyle canlı anketlerle güzel yaklaşımlar ortaya çıkabilir. seçtiğim dostlarıma sorduğum soruları 5de sınırlı tuttum. sorular yakın dönemi kapsıyor, ilerde genel kapsamlı sorularla bir daha dönmeyi düşünüyorum bu konuya. müzik hakkında yazılmış albüm kritiğidir, tanıtma yazısıdır; bunlar statik kalan, etkisi olmayan şeyler oluyor genellikle, oysa ki böyle anketlerin ileriye taşınma ihtimali var, ve çok daha değerli oluyorlar.

soruşturma soruları:

1 - son zamanlarda dinlediğiniz en güzel albüm?
2 - son zamanlarda sizi en çok şaşırtan/heyecanlandıran grup/veya albüm?
3 - son zamanlarda sıklıkla dinlediğiniz grup/albüm?
4 - yeni çıkmış gruplardan en beğendiğiniz hangisi?
5 - türk müzik piyasası ve gidişatı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

bay okhanın cevapları şöyle:

1) kesinlikle Opeth-Watershed
2) Metallica - Death Magnetic
3) The Flaming Lips - Yoshimi Battles the Pink Robots
4) Crippled Black Phoenix! gerçi sabit bir gruptan çok yan proje gibi ama (Mogwai ve Electric Wizard grubundan elemanlar) bu kadar güzel müzik yapıyolarsa eğer devamı gelir diye düşünüyorum, ümitliyim.(gerçi bu 2007de çıkmış bir grup ama,yeni sayılır. 2008de çıkanlardan yorum yapacak kadar dinlemişliğim yok)
5) Türk piyasasıyla istisnalar haricinde işim olmaz.yapılan müziği genel olarak çok komik buluyorum. ama Erkan Oğur, MFÖ gibi istisnalar gerçekten çok değerli benim için. Yasemin Mori de yeniler arasından sıyrılan tek isim...

bay ilkayın cevapları şöyle

1) Blotted Science - The Machinations Of Dementia
2) Metallica
3) Blotted Science - The Machinations Of Dementia
4) TesseracT
5) Türkiye'de müzik dünya genelinde olduğu gibi popularizmin arkasına takılıp gitmekte. fakat dünya standartlarından farklı olarak türk dinleyicisinin müzikalitesi daha alt seviyede. yani dinlediğinden çok söyleyene önem vermiş durumda. bunu bilen müzik üreticileri ve productorlerde kalite için değil reklam için emek sarfetmekteler. fakat arkamıza baktığımızda yinede durumun eskisi kadar kötü olmadığını görüyoruz.zira özellikle yaz döneminde ülkemiz birçok müzik türünde bir çok ismi ağırlamakta. festival sayısı geçtiğimiz yıllara göre bir hayli fazla. örneğin rock n coke, masstival, one love gibi festivaller tarzı olan önemli festivaller. bunlar dışında türünün birçok önemli ismi türkiyeyi sık sık ziyaret etmkete. geleceğe dair bişey söylemek gerekirse bu tip organizasyonlar türk dinlecisinin kulağını daha kaliteli ve emek sarfedilmiş müziklere alıştıracağı için populer muziği bile bir standartta isteyecek insanlar. ya da biz öyle umuyoruz.

benim cevaplarım ise şöyle:

1) viva la vida or death and all his friends - coldplay
2) jacaszek - treny
3) jacaszek - treny
4) holler! wild rose
5) yasemin mori' nin bu konuda yeni açılımlar getirdiğine inanıyorum ki bence ilerisini çok fazla etkileyecek bir albüm "hayvanlar". sakin de çok övüldü, değer verildi ama ben tadına varamadım. fakat her şeye rağmen artık müzisyenlerin estetik kaygısının yükselmesi ve müziğin gidişatını takip etmeleri güzel. ilerisi şu andan daha kötü olmayacak bence, umutluyum


ve lütfen, siz de kendi cevaplarınızı da yorum olarak gönderin, üzerinde tartışalım, konuşalım.

meriç

irish setter



bir sabah kalktım ve şunu düşündüm; bir köpek almalıyım! tüm planlarımın olacağı varsayımından yola çıkıyorum, ve yakın zamanda alabilirim diye düşünüyorum. evde benimle takılcak, arkadaş olcak falan... biraz araştırma yaptım ve irlanda setter' larına hasta oldum, çok güzeller, asiller ve manyaklık derecesinde hareketliler, belki tembelliğe alışmış bünyeyi de harekete geçirirler böylece. bay okhan çok yardımcı oldu sağolsun, flat coated retreiver tavsiye etti, golden retreiver da tabi klasik kusursuz ev köpeği olarak da seçeneklerim arasında. hayvan barınaklarına bakma fikri de geldi bay mahmuttan, ama insanın orada "ramazanda bedava iftar yemeği veren cami bahçesine gidip sevmediği yemeği de yemek zorunluluğuna kapılması" sendromuna kapılma olasılığı var, o da hoş değil. sonuçta en az 10 sene yanında kalıcak bir canlı alıyosun, onu benimsemek zorundasın, oyuncak değil ki bu

neyse ne diyorduk, irlanda setter' ı, lan ne güzel hayvanmış bu be! hastasıyım

yeniden jacaszek


bu post da - okur mu bunu bilemem- bay mahmuta. 4-5 ay önce, feneryolu istasyonundan marmara üniversitesi göztepe kampüsüne doğru yürüyoruz, ulver hakkında konuşuyoruz. bay mahmut dedi ki; "abi bir şarkısını açıyorum, daha önce defalarca dinlemişim, ama o anda yeni bir güzelliğini yakalıyorum, bir melodi, bir ses, beni hayretler içerisinde bırakıyor." sonra "abi ulverden acaipi yok, buna inandım" dedi ve ekledi "ulver gibi müzik yapan başka grup var mı? varsa dinleyeyim onu da"

yoktu tabi ki

hala yok belki, ama onun karanlığının ayarında bir grup var, jacaszek (daha önce adını buralarda çok zikrettik zaten). geçenlerde bay emirle yeniden açıp dinledik, üzerimize çöktü, zifiri karanlıklara attı, derinlere çekti, gıkımızı çıkartamadık. bu bakımdan kaşınanlara gönül rahatlığıyla tavsiyemdir.

zlatan ibrahimoviç



ajaxdayken izleyemedim, ama juventus yıllarını hatırlıyorum, yetenekli ama şanssızdı. interde kendini buldu ve ibrahimoviç oldu, hoş, hala potansiyelinin tamamına ulaşabilmiş değil bence. o zaman işte korkunç performanslar görebileceğiz

kpss


önce rahatlık, sonra tutuşma, sona yaklaşırken yeniden rahatlık. ulan kpss, ya sen beni alırsın, ya ben seni. görüşücez