aşk

ne garip şey şu aşk. meşru olamayan, hep ayrık kalmak isteyen, mutluluğun somut hali gibi görünürken aynı zamanda tersine de dönüşen. aşk sanki birşeye ulaşma anı, onu kovalama veya ona ulaştıktan sonraki huzur değil. zaten aşk huzuru da kovuyor, mutluluğu da. aragon "mutlu aşk yoktur" derken bundan bahsetmiyor muydu, ya da cemal süreya "mutluluğun aşkı olmaz, olsa da adını başka türlü koyalım, mutluluk diyelim, karı-kocalık diyelim, dostluk diyelim" derken? hem rekabetten doğan, hem huzur arayan ama doğası gereği ona hiçbir zaman ulaşamayacak olan

kaçmak isteyip de bile isteye içerisine daldığımız şey. hem onsuz yapamayıp hem onunlayken biten şey. ona sahip olmak onu elden kaçırmakla eş değer, öyle soyut, öyle elde tutulmaz. her insanın sonsuz susuzluğu, bitmek bilmeyen isteği ve bir anlamda imkansızı

nasıl da elinde tutuveriyor bizi. onu reddetmek de bir seçim, ama yine mutsuzluk var sonunda

"aşk; en büyük sayrılık, ve en büyük sağlık" demiş cemal süreya, katılmamak elde mi! 2008 ağustosunda, sıcak bir yaz gecesindeyim, tindersticks - hungry saw albümünü dinliyorum, bunları düşünüyorum ve bunları yazıyorum. aşk, musuzluk, huzur, acı; yaşıyoruz işte, buna şükür

0 yorum: